ah interrail... gençliğin, özgürlüğün, sırt çantasının ve ucuz hostel yataklarının o tatlı melankolisiyle harmanlanmış efsanevi macera. (bkz: bir neslin avrupa rüyası) desek yeridir. pasaportun arasına sıkıştırılmış o küçük bilet, sadece bir ulaşım kartı değil, aynı zamanda bilinmeyene açılan bir kapı, spontane kararların ve unutulmaz anıların anahtarıdır adeta.
interrail yapmak, klasik turistik gezilerden çok farklı bir deneyimdir. öyle her şeyin planlı olduğu, lüks otellerde kalınıp tur otobüsleriyle gezilen bir şey değil bu. bu daha çok bir "yolda olma" hali. tren raylarının tıkırtısı eşliğinde pencereden akıp giden manzaraları izlemek, bir gece berlin'de techno partisinde sabahlayıp ertesi sabah prag'da bir köprüde güneşi selamlamak, roma'da kolezyum'un önünde pizza yerken tanıştığın isveçliyle bir sonraki durağının neresi olacağına karar vermek... işte interrail ruhu budur.
elbette işin romantik kısmı kadar, gerçekçi zorlukları da var. o sırt çantasının ağırlığı, özellikle yokuş yukarı bir hostele tırmanırken, hiç de "dayanılmaz hafif" olmuyor mesela. (bkz: sırt ağrısı) en iyi dostunuz olabilir. hostellerdeki horlayan oda arkadaşları, ortak banyoların hijyen durumu, bazen ucu ucuna yetişilen trenler, beklenmedik grevler, kaybolmalar, dilini bilmediğin bir şehirde kendini yapayalnız hissetme anları... bunlar da pakete dahil. ama işin güzelliği de burada biraz. bu küçük kaoslar, konfor alanının dışına çıkmalar, problem çözme becerini geliştiriyor, seni daha dayanıklı, daha esnek biri yapıyor.
interrail'in en güzel yanlarından biri de insan faktörü. hostellerin ortak alanlarında, tren kompartımanlarında dünyanın dört bir yanından gelmiş başka gezginlerle tanışıyorsun. herkesin bir hikayesi, bir rota önerisi, paylaşacak bir anısı var. kurulan o kısa süreli ama samimi dostluklar, birlikte yapılan şehir turları, gece yarısı sohbetleri... bunlar parayla satın alınamayacak deneyimler. (bkz: hostel kültürü) başlı başına bir dünya zaten.
bir de o planlama vs. spontanelik dengesi var. bazıları her günü, her saati planlar; hangi tren, hangi hostel, hangi müze... bazıları ise sadece ilk durağı belirler, gerisini akışına bırakır. ikisinin de avantajları ve dezavantajları var. tamamen plansız gitmek büyük bir özgürlük hissi verse de, özellikle yoğun sezonda yer bulma stresi yaratabilir. fazla planlı olmak ise spontane fırsatları kaçırmana neden olabilir. en güzeli, ana hatları belirleyip arada boşluklar bırakmak galiba.
bütçe meselesi de önemli tabii. interrail, genellikle (bkz: öğrenci işi) bir gezi yöntemi olarak görülür. evet, uçakla veya araba kiralamayla gezmeye göre daha ekonomik olabilir ama yine de dikkatli harcama yapmak şart. süpermarketlerden alışveriş yapmak, hostellerde kendi yemeğini pişirmek, ücretsiz şehir turlarına katılmak, müze indirimlerini takip etmek gibi (bkz: budget travel) taktikleri şart.
sonuç olarak interrail, sadece avrupa'yı trenle gezmek değil, aynı zamanda kendini keşfetmek, farklı kültürleri tanımak, bağımsızlığı tatmak ve hayata dair unutulmaz dersler çıkarmak için harika bir fırsat. o tren biletini alıp yola düşme fikri hala içinizi kıpır kıpır ediyorsa, belki de ertelememek lazım. çünkü o rayların üzerinde sizi bekleyen maceraların hafifliği, tüm zorluklarına rağmen gerçekten dayanılmaz olabilir.
şahane: tümü
|
bugün
başlıkta ara