tarih kitaplarında hep o görkemli anlatım vardır: genç padişah, devasa toplar, gemilerin karadan yürütülmesi, bizans'ın son çırpınışları ve nihayetinde surlarda dalgalanan osmanlı sancağı. bunlar elbette doğru ve önemli ama fethin perdesini biraz aralayınca, o büyük tablonun içinde kaybolmuş, az bilinen, şaşırtıcı veya düşündürücü birçok detayla karşılaşıyoruz. işte o epik hikayenin gölgede kalmış birkaç fırça darbesi:
urban usta'nın iki tarafa da çalışma potansiyeli: o meşhur "şahi" toplarını döken macar topçu ustası urban'ın hikayesi ilginçtir. aslında urban önce bizans imparatoru konstantin'e hizmet teklif etmiş. ancak zaten hazinesi tamtakır olan bizans, urban'ın istediği yüksek ücreti ödeyememiş ve teknolojisinden tam olarak yararlanamamış. bunun üzerine urban, osmanlı tarafına geçmiş ve fatih sultan mehmet'ten istediği desteği (ve parayı) alınca o devasa topları dökmüş. yani bizans'ın mali yetersizliği, kendi sonunu hazırlayan silahlardan birinin yapımına dolaylı yoldan katkı sağlamış. (bkz: tarihin ironileri)
gemilerin karadan yürütülmesi: lojistik bir kabus: hepimizin bildiği bu olay, sadece dahiyane bir fikir değil, aynı zamanda inanılmaz bir lojistik operasyondu. galata sırtlarındaki ormanlık araziden tonlarca ağırlıktaki kadırgaları kaydırmak için binlerce ağaç kesildi, kızaklar yapıldı, yollar düzeltildi, binlerce işçi ve öküz kullanıldı. bunun sadece bir gecede olup bittiği düşünülse de, hazırlıklarının günler sürdüğü tahmin ediliyor. ayrıca bu operasyonun sadece fiziksel değil, psikolojik etkisi de muazzamdı. haliç'e inen osmanlı gemilerini gören bizanslıların yaşadığı şoku ve moral bozukluğunu tahmin etmek zor değil.
savunmanın çok uluslu yapısı: istanbul'u savunanlar sadece rumlardan (bizanslılar) oluşmuyordu. şehirde önemli bir cenevizli ve venedikli kolonisi vardı ve bunlar kendi mahallelerini ve surların bazı bölümlerini savunuyorlardı. özellikle cenevizli komutan giovanni giustiniani longo savunmanın bel kemiğiydi. yaklaşık 700 kişilik özel birliğiyle surlarda gediklerin kapatılmasında, osmanlı saldırılarının püskürtülmesinde kritik rol oynadı. onun kuşatmanın sonlarına doğru ağır yaralanıp şehirden ayrılması (veya bazı kaynaklara göre kaçması) savunmanın çöküşünü hızlandıran etkenlerden biri olarak görülür. ayrıca giritli okçular ve hatta bazı katalan askerlerin de savunmaya katıldığı biliniyor. yani bu sadece bir türk-rum savaşı değil, dönemin şartlarında oldukça kozmopolit bir savunma hattı vardı.
psikolojik savaş ve kehanetler: kuşatma boyunca iki taraf da psikolojik savaşa büyük önem verdi. osmanlılar sürekli top ateşi, lağım kazma girişimleri ve yüksek sesli tekbirlerle savunmacıların moralini bozmaya çalışırken, bizans tarafında da çeşitli dini ayinler ve mucize beklentileri hakimdi. şehirde dolaşan eski kehanetler (örneğin şehrin ancak ay gökteyken düşeceği gibi) halkın ve askerlerin moralini etkiliyordu. kuşatmanın son günlerindeki ay tutulması gibi bazı doğa olayları da her iki tarafça farklı şekillerde yorumlanmıştı.
fatih'in şehre girdikten sonraki ilk hamleleri: fethin hemen ardından yaşanan yağma, savaşın acı bir gerçeğiydi (ve dönemin savaş hukukuna göre belirli kuralları vardı). ancak fatih'in şehre girdikten sonraki en önemli hamlelerinden biri, ayasofya'ya gidip burayı camiye çevirmesi ve ilk cuma namazını burada kılmasıdır. bu, sembolik olarak şehrin artık islam hakimiyetine girdiğinin ilanıydı. ayrıca fatih, şehrin tamamen harap olmasını istemiyordu. yağmayı belirli bir süreyle sınırladığı, kaçan rumların geri dönmesini teşvik ettiği ve şehri yeniden canlandırmak için farklı bölgelerden insanları istanbul'a göç ettirdiği biliniyor. onun vizyonu, konstantinopolis'i osmanlı imparatorluğu'nun yeni ve görkemli başkenti yapmaktı.
bu detaylar, fethin sadece askeri bir zafer olmadığını; aynı zamanda teknolojik, lojistik, psikolojik ve siyasi birçok katmanı olan karmaşık bir olay olduğunu gösteriyor. tarihin büyük anlatılarının arkasındaki bu küçük hikayeler, geçmişi daha iyi anlamamızı sağlıyor.
şahane: tümü
|
bugün
başlıkta ara