siyasetin şov dünyasına dönüşmesi tezinin ete kemiğe bürünmüş, yürüyen, konuşan (ve bolca tweet atan) kanıtı olan donald trump... yemin ediyorum, siyaset bilimciler, sosyologlar, psikologlar yıllardır bu adamı anlamaya çalışıyor, teoriler havada uçuşuyor ama tam olarak "işte bu!" dedirten, herkesin üzerinde uzlaştığı bir formül bulunabilmiş değil. bir reality şov yıldızından dünyanın en güçlü koltuğuna oturup, sonra o koltuktan olaylı bir şekilde kalkıp, hala ve hala amerikan siyasetinin ve hatta dünya gündeminin merkezinde kalabilmek... bu gerçekten de sıradan bir siyasi kariyerin çok ötesinde bir durum.
analiz etmeye nereden başlasak? iletişim tarzı mı? akademik, ağdalı, politik doğrucu dilin tam tersi; basit, doğrudan, hatta kaba sayılabilecek, sokaktaki adamın anlayacağı (ya da anladığını sanacağı) bir dil kullanması. mitinglerindeki o coşku, o aidiyet hissi... bunlar rasyonel analizle açıklanması zor şeyler. destekçileri için trump, "establishment"a, yani yerleşik düzene, "washington bataklığı"na kafa tutan bir anti-kahraman. kendilerini elitler tarafından küçümsenmiş, unutulmuş hisseden milyonlarca insan için bir tür megafon görevi gördü. onların öfkesini, hayal kırıklıklarını dile getirdi. (bkz: popülizm) dersi resmen.
tabii işin bir de medya boyutu var. trump, medyayı hem kullandı hem de onunla sürekli kavga etti. "fake news" (yalan haber) kavramını siyasi lugatımıza sokan adamdır kendisi. sosyal medyayı, özellikle twitter'ı (şimdiki x), geleneksel medya filtrelerini bypass ederek doğrudan kitlelere ulaşmak için inanılmaz etkili bir şekilde kullandı. her gün yeni bir gündem yaratma, sürekli spot ışıklarının üzerinde olmasını sağlama becerisi takdire şayan mı desem, ürkütücü mü desem bilemiyorum. gündemi belirleme yeteneği, rakiplerini sürekli savunmada bırakması... bu konuda hakkını vermek lazım.
eleştirilecek yönleri saymakla bitmez tabii: kutuplaştırıcı söylemleri, tartışmalı politikaları (göçmen politikaları, ticaret savaşları, uluslararası anlaşmalardan çekilmesi vs.), skandalları, başkanlık sonrası yaşanan 6 ocak kongre baskını, suikaste kurban gitmesi sonra bir daha suikast yapıldı denmesi... sadık seçmen kitlesini (bkz: maga) hala koruyor olması, hatta ülkeyi kaosa istediği gibi sürüklemesi, işte bu "fenomen" kısmını oluşturuyor.
peki sırrı ne? belki de tek bir sırrı yok. belki de bu, birçok faktörün bir araya gelmesiyle oluşan karmaşık bir kimya:
ekonomik hoşnutsuzluk: küreselleşme ve otomasyon nedeniyle işini kaybetmiş veya gelirini artıramamış kesimlerin öfkesi.
kültürel kimlik siyaseti: kendilerini "gerçek amerikalı" olarak gören beyaz, işçi sınıfı ve kırsal kesim seçmeninin demografik değişim ve kültürel liberalleşme karşısındaki endişeleri.
anti-elitizm: washington'daki politikacılara, akademisyenlere, medyaya duyulan güvensizlik ve öfke.
karizmatik (ama tartışmalı) liderlik: kendine aşırı güvenen, kuralları hiçe sayan, "güçlü adam" imajı çizen lider figürüne duyulan özlem.
medya ve iletişim stratejisi: geleneksel medyayı manipüle etme ve sosyal medyayı etkin kullanma becerisi.
belki de trump, amerikan toplumundaki ve hatta genel olarak batı dünyasındaki derin fay hatlarının, birikmiş gerilimlerin bir semptomu sadece. onu ortaya çıkaran koşullar ortadan kalkmadıkça, benzer figürlerin farklı ülkelerde, farklı zamanlarda ortaya çıkması kaçınılmaz görünüyor. trump gider, başkası gelir. ama yarattığı siyaset tarzı ve temsil ettiği dinamikler bizimle bir süre daha kalacak gibi. analiz etmeye devam edeceğiz anlaşılan...
şahane: tümü
|
bugün
başlıkta ara